AŞKTA KENDİ ÖZÜNÜ HATIRLA
1. Bir ilişkinin amacı nedir?
Yaşından, konumundan, cinsiyetinden, ekonomik durumundan, yaşadığı toplumdan, taşıdığı inanç ve bulunduğu kültürden bağımsız olarak hemen hemen herkes, kendini mutlu, güvenli hissedeceği bir ilişkinin arzusunda. Peki herkes böyle bir ilişkiyi yaşayabiliyor mu, aradığını bulabiliyor mu? Ya da bulduğunu zannetse bile bu ilişki uzun süre devam ediyor mu? İlişkisinde arzuladığı mutluluğu ve güveni yakalayabiliyor mu? Ve ilişki devam etse bile başlangıçtaki Aşk canlı kalıyor mu?
Maalesef ki hayır…
Peki neden?
Neden ilişkiler güzel başlayıp da hüsranla, tartışmalarla bitiyor?
Neden farklı hayallerle girilen ilişkiler hayal kırıklıklarıyla sonlanıyor?
Neden yolunda gitmeyen evlilikler yoluna koyulamıyor kişiler tarafından?
Neden her şey yolundaymış gibi davranarak kök nedenlerin üstü kapatılıyor?
Soruşturmaya kalkıştığımız zaman sorulabilecek yüzlerce soru çıkıyor karşımıza. Sordukça daha derine, daha da derine iniyoruz.
Tam bu noktada bakmamız gereken önemli nokta, sormamız gereken önemli soru şu: Bir ilişkinin amacı nedir?
Bu sorunun cevapları kişilerin durumuna göre değişken oluyor. Bazıları adet yerine gelsin diye, kimileri yalnız kalmamak için, kimileri neslin devamı için vs. Yani evlilik, izdivaç için bir sürü nedenler var. Peki bu nedenler bize nerden geliyor? Karar verme şeklimizi neler etkiliyor?
Karar vermemizi etkileyen nedenlerin kaynağı da nedenlerin kendisi kadar çok. Toplum, aile, yaşadığımız coğrafya, atalardan gelen inançlar, kolektif bilinçaltı, sosyal çevre, izlenilen filmler, okunan kitaplar, son zamanlarda sosyal medya vs. gibi bir sürü kararlarımızı etkileyen şeyler var. Ve bu nedenlerin hepsi üzerimize bir kimlik, karakter olarak oturuyor. İlişki seçimi ve sürecinde ise iki tarafın da gerçek öz benliği değil de karakterler ilişkiye giriyor. Onların arzu ve istekleri ön plana çıkıyor. Onlar savaşıyor, onlar savaşı kazanma çabasına giriyor.
Kimlik savaşında ise hiçbir zaman kazanan olmuyor. Sadece kayıplar var. Kaybedilen ise ilişkinin kendisi.
Şimdi yeniden sorduğumuz soruya geri dönelim. Bir ilişkinin amacı nedir?
Şimdiyse bu sorunun cevabını farklı bir bakış açısıyla değerlendirelim. Bir anlık gözlerinizi kapatın. Aile, toplum, sosyal çevre ve bunun gibi dışarıdan aldığınız etkilerden kendinizi koparın. Bu bir anlık ürkütücü gelebilir. Sanki çırılçıplak kalmış gibi hissedebilirsiniz. O durumun içinde birkaç saniye daha durun. Ve partnerinizin de aynı çıplaklıkta olduğunu, kimliklerinden kopmuş olduğunu imgeleyin. Ve şimdi en saf haliyle sadece öz varlıklarınızla varsınız…
Hiçbir beklenti, hiçbir arzu yok… Sadece Tanrı var arada. Kimliklerin arka planında gizlenen Gizli Aşk…
Ve ilişkide asıl mesele kimliklerden arınmak, onların ardına geçerek Gizli Aşk’ı yakalamak. O olmak… Onu yaşamak…
O zaman ilişki kendi anlamını kazanmış oluyor. Böyle bir ilişkide kayıp yok. Sadece kazanç var.
Bu ilişkinin içinde iki taraf da teslimiyette. İki taraf da Büyük Manevi Şuurla iletişimde. Ve tekamül yolunda hep ileriye doğru harekette… Böyle bir ilişkinin içinde doğan çocuklar, doğmuş çocuklar, çevredekiler de de kendi payını alıyor. Herkes bu Gizli Aşkın büyüsünün etkisinde kalıyor…
2. Peki böyle bir ilişkiyi insanlar nasıl öğrenebilir?
İlişki aslında öğrenilmiyor. Sadece deneyimle geçebiliriz bu boyuttaki bir ilişkinin içine. Öğrenebileceğimiz sadece denememiz gereken teknikler. Yani bu bir kendini eğitme süreci. Bu eğitim sürecinde ilk önce bizi etkileyen, etkisinde kaldığımız nedenleri keşfedip idrak sürecini yaşıyoruz. Sonrasında bunların etkisinden kurtularak kendi özümüzü yaşamanın ve bu özle ilişkide nasıl var olacağımızın deneyimini yaşıyoruz. Bu ise çok keyifli bir yolculuk. Bu yolculukta çaba yok, çırpınma yok, sadece hatırlama var.
Kendi Öz’ünü hatırlama…